Su ve Etken Maddeler
20 Haz 2022

  Su ve Etken Maddeler

FİZİKSEL ANALİZ PARAMETRELERİ

İçme ve kullanma sularında yapılan fiziksel analiz ile suyun; sıcaklığı, bulanık olup olmadığı, kokusu ve rengi araştırılmaktadır. İçilebilir su bulanık olmamalıdır. Kendine has tadı ve kokusuz olmalıdır. İçilebilir suyun sıcaklığı 15°C‟nin altında olmalıdır. Renksiz ve tortusuz olmalıdır. Fenol ve yağ gibi suya kötü koku, tat veren maddeler suda bulunmamalıdır.

  • BULANIKLIK: Bulanıklık, suyun ışık geçişini engelleyen ve askıda katı madde içeren sularda görülmektedir. Bulanık sular şüpheli sular olarak değerlendirilmelidir. Çünkü sudaki bulanıklık, atıklarla bulaşma ihtimalinin ve sağlık tehlikesinin olabileceğini gösterir. Ayrıca bulanıklık estetik açıdan önemli olduğu için suda olması istenmez. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından 1 NTU ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 5 NTU (bulanıklık birimi)’yu geçmemesi önerilmektedir.
  • RENK: Suyun rengi, içinde çözünmüş halde bulunan organik ve inorganik maddelerden veya endüstri alanlarındaki erimiş kimyasal maddelerden ve boyalardan ileri gelmektedir. İçilebilir su sınıfında yer alan bir su renksiz olmalıdır. Ayrıca estetik açıdan suda olması istenmeyen bir parametredir. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 15 birimi, Türk Standartları Enstitüsü (TSE)  tarafından ise 20 birimi geçmemesi önerilmektedir.
  • SICAKLIK: Suyun sıcaklığı biyolojik olarak mikroorganizma gelişim hızını etkiler. Sıcaklık arttıkça suda oluşan reaksiyonların hızı artar ve sudaki çözünmüş oksijen miktarı azalır. Endüstriyel amaçlı olarak kullanılan sularda sıcaklık tayini pek istenmese de içilecek sularda oldukça önemlidir. İçme sularında 20 ºC’ nin üzerindeki ısı değeri olan sular lezzetsiz olabilmektedir.  En uygun sıcaklık 10-12°C civarındaki sulardır.
  • KOKU: İçme ve kullanma suları kokusuz olmalıdır. Sudaki koku problemi birçok faktöre bağlı olabilmektedir. Bunlar; organik ve inorganik maddeler, demir, mangan gibi metalleri, klor, sabun ve deterjan karışması ve çözünmüş gazlardan ileri gelebilmektedir.
  • KİMYASAL ANALİZ PARAMETRELERİ

    Su içerisindeki moleküllerinin kuvvetli bir çözücü olması nedeniyle doğada saf olarak bulunması oldukça zordur. En doğal su kaynağı olan yağmur suları bile yeryüzüne inerken atmosferden karbondioksit, oksijen, azot, hidrojen sülfür gibi gazları absorbe eder. Ayrıca su toprağın katmanlarından geçerken mevcut mineralleri bünyesine alır. Suda sağlığa zararlı arsenik, kadmiyum, krom, kurşun, cıva gibi kimyasal maddeler bulunmamalıdır Bunun yanında baryum, nitrat, florür, radyo aktif maddeler, amonyum, klorür gibi maddeler sınır değerlerinin üzerinde bulunduğunda, sağlığa olumsuz etkileri olan kimyasallardır.

  • İLETKENLİK: İletkenlik, suyun elektrik akımını iletme kapasitesi olarak tanımlanmaktadır. İletkenlik, sudaki çözünmüş maddelerin bir göstergesidir. İçme suyunda iletkenlik artışı, suyun kirlendiğini veya suya deniz suyunun karıştığını gösterir. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından 1500 µS/cm’yi, Türk Standartları Enstitüsü (TSE) tarafından ise 2500 µS/cm’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • pH: PH, suyun asitlik veya bazlık durumunu gösteren bir ölçüdür. pH 7 olan sular nötr sular olarak tanımlanır. Bu tür suların asit ve alkali reaksiyonları yoktur. H+ iyonu konsantrasyonunun artması ile pH nın değeri 7 nin altına düşer ve su asit karakter kazanır. OH- iyonu konsantrasyonunun artması ile pH 7 nin üzerinde değer alır ve su bazik karakter taşır. Ayrıca pH, arıtma sistemlerinin tasarımında önemli bir kriterdir. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA)  ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 6.5-8.5; Türk Standartları Enstitüsü (TSE) tarafından ise 6.5-9.5 arasında olması önerilmektedir.
  • SERTLİK: Suların sertliği, su içinde çözünmüş ( +2 ) değerlikli iyonların (Ca+2, Mg+2, Fe+2, Mn+2 vb.) varlığının sonucudur. Sudaki sertlik evsel, ticari ve endüstriyel kullanımlarda en çok rastlanan problemdir. Sert sular, banyo, bulaşık, çamaşır gibi işlerde fazla sabun sarf edilmesine, mevcut minerallerin su borularının içerisinde birikerek boruların tıkanmasına, cildin sertleşmesine, çamaşırların sert ve mat görünmesi gibi birçok olumsuz duruma neden olduğu için içme, kullanma ve üretim sularında  belli bir değerin üzerinde olması istenmez. Dünya Sağlık Örgütü(WHO) içme suyunda maksimum sınır değeri 500 mg/l olarak vermiştir.
  • ALKALİNİTE: Suyun asidi nötralize etme kabiliyetidir. Alkalinite kelimesini Alkali kelimesi ile karıştırılmamalıdır. Alkali su pH seviyesi 7 ve üzerinde olan sulara denilmektedir. Alkalinite ise su içerinde bulunan karbonat, bikarbonat ve hidroksil iyonlarının mg/L CaCO3 cinsinden ifadesi demektir.  Alkalinite  P alkalinite ve M alkalinite olmak üzere iki ayrı değer cinsinden ifade edilir. P alkalinite sudaki hidroksil ve karbonat iyonlarının toplamını  ppm cinsinden değerini ifade ederken, M alkalinite sudaki bikarbonat iyonlarının ppm cinsinden değerini ifade etmektedir. Suyun alkalinite değerinin yüksek olması başta buhar kazanı olmakla beraber başka birçok işlemler için zararlıdır.
  • TOPLAM TRIHALOMETANLAR: Trihalometanlar (THM) klorla yapılan dezenfeksiyonun yan ürünüdür. Bunların su ile alınması durumunda karaciğer, böbrek, merkezi sinir sistemi problemleri ortaya çıkabilmektedir. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından 0,08 mg/l’yi; Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 0,46 mg/l’yi; Türk Standartları Enstitüsü (TSE)  tarafından ise 0,1 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • BROMAT: Bromat ozon ile yapılan dezenfeksiyonun yan ürünüdür. Bu yan ürünlerin su ile alınması böbrek ve merkezi sinir sistemleri üzerinde tahribata yol açmaktadır. Ayrıca kanserojen etkisi bulunmaktadır. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 0,1 mg/l’yi; Türk Standartları Enstitüsü (TSE)  tarafından ise 0,03 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • OKSİTLENEBİLİRLİK: Suda çözünmüş olarak bulunan organik maddeler suların oksitlenebilirlik düzeyini vermektedir. Organik maddeler sulara bitkilerden, insan ve hayvanlardan olmak üzere çeşitli kaynaklardan karışabilmektedir. Suda ne kadar fazla organik madde bulunuyorsa, o kadar fazla suda oksijen tüketiliyor demektir. Türk Standartları Enstitüsü (TSE) tarafından 0,5 mg/l oksijen miktarını geçmemesi önerilmektedir.
  • TOPLAM ORGANİK KARBON (TOC): Suda çözünmüş ya da asılı halde bulunan organik(karbon bazlı) maddeleri ifade eder.  Sularda doğal olarak bulunmazlar. Organik maddeler sulara bitkilerden, insan ve hayvanlardan olmak üzere çeşitli kaynaklardan karışabilmektedir. TOC tayini yapılırken sudaki organik maddeler yüksek sıcaklıkta yakılarak karbondioksit haline getirilir. Açığa çıkan karbondioksit miktarı ölçülerek toplam organik karbon miktarı belirlenir.
  • KLORÜR: Klorür, doğal veya kullanılmış sularda çok yaygın bir şekilde bulunan iyon türüdür. Suda fazlası tuzluluk hissi vermektedir. Suya başlıca iki kaynaktan karışır. Bunlardan birincisi topraktan veya yeraltında tuzlu su – tatlı su karışımları sonucu suya karışabilir. İkincisi ise idrar ve temizlik sularından kaynaklanmaktadır. Topraktan karışan klorürün limit değerleri aşmaması koşulu ile sağlık açısından bir sakıncası bulunmamaktadır. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA),Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Türk Standartları Enstitüsü (TSE)  tarafından ise 250 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • SÜLFAT: Sülfat, bütün doğal sularda değişen miktarlarda rastlanan bir tuz bileşiğidir. Suda yüksek sülfatın anlamı; yüksek sertlik, yüksek sodyum tuzu ve yüksek asiditedir. Fazla sülfat suyun tadını acılaştırarak mide ve bağırsak sorunlarına yol açabilir. Ayrıca kullanma sularında leke ve korozyona neden olmaktadır. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 250 mg/l’yi; Türk Standartları Enstitüsü (TSE) tarafından ise 250 mg/l’yi;  geçmemesi önerilmektedir.
  • KÜKÜRT: Kükürt doğada saf halde ve bol miktarda bulunmaktadır. Kükürt su içerisinde çözünebilmektedir. Kükürtün cilt sorunlarına iyi gelmesinin yanı sıra insan vücudu tarafından fazla alınması durumunda baş ağrısı, boğaz ve mide yanması, kusma gibi belirtiler gösterir. Ayrıca içme ve kullanma sularında tat, koku ve estetik açıdan problemlere neden olmaktadır.
  • SODYUM: Suda sodyum fazlalığı tuzluluk hissi vererek tat problemi oluşturur. Sodyumun sudaki varlığı evsel ve endüstriyel kirlenme, toprak yapısı veya deniz katkısından ileri gelmektedir. Ancak insan sağlığı ve tat eşiği açısından önerilen sodyum miktarı 200 mg/l’dir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Türk Standartları Enstitüsü (TSE)  tarafından ise 200 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • KALSİYUM: Kalsiyum suyun sertliğini meydana getiren iyonlardan biridir. Kalsiyumun sudaki fazlalığı evsel ve endüstriyel su kullanımı açısından sıkıntılara yol açabilmektedir. Kalsiyumun vücuda doğrudan zararlı etkisi yoktur. Kemik ve diş yapısı için yararlıdır. Ancak içilebilir su bakımından problem teşkil eder. Dünya Sağlık Örgütü (WHO tarafından 300 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • MAGNEZYUM: Magnezyum suyun sertliğini meydana getiren iyonlardan biridir. Sudaki magnezyum miktarı suyun geçtiği toprak yapısına bağlı olarak değişmektedir. Magnezyumun sudaki fazlalığı evsel ve endüstriyel su kullanımı açısından sıkıntılara yol açabilmektedir. Ayrıca suda fazla bulunması durumunda gözlerde tahribata yol açar. Suya acılık vererek ishal yapıcı etkisi bulunmaktadır.
  • POTASYUM: Sulardaki potasyumun kaynağı, sanayilerin neden olduğu kirlenme, gübreleme veya toprak yapısından ileri gelmektedir. Sudaki fazlalığı böbrek hastalıklarına neden olmaktadır.
  • ALÜMİNYUM: Alüminyum su, toprak ve havada doğal olarak bulunan bir elementtir. Alüminyum fazlalığı suyun rengini bozar, bulanık mavimsi bir görüntü verir. Vücutta fazla birikmesi İçme suyunda bulunan alüminyumun nörolojik hastalıklara neden olabilmektedir. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) ve Türk Standartları Enstitüsü (TSE) tarafından 0,1 mg/l’yi; Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından ise 0,1 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • NİKEL: Nikel saf olarak bulunabilmelerinin yanı sıra insan aktivitelerine bağlı olarak da doğada bulunabilmektedir. Nikel tuzlarının pek çoğu suda eriyebilen formda bulunur. Suda nikel fazlalığı solunum sistemini bozuklukları ve dermatolojik rahatsızlıklar meydana getirebilir. Standartları Enstitüsü (TSE)  ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 0,02 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • BROMÜR: Bromür deniz kenarına yakın yerlerde yeraltı sularına karışarak değişik oranlarda bulunabilir. Bazı yüzey suları da endüstriyel atıklar nedeniyle bromür içerebilmektedir. Suda bromür fazlalığı,  merkezi sinir sistemi bozuklukları yapabilmektedir. Bromür miktarı ile ilgili kabul edilebilir maksimum bir değer olmamakla birlikte suda 1 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • BERİLYUM: Berilyum doğada bileşik olarak berilyum tuzları halinde bulunmaktadır. Suda berilyum konsantrasyonunun artmasına neden endüstriyel atıklardır. Suda berilyum fazlalığı zehirli olmalarının yanında, özellikle akciğerlerde kansere yol açabilmektedirler. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından 0,004 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • NİTRAT: Nitrat, azotlu organik bileşiklerin son yükseltgenme ürünüdür. Nitrat azotu suda kolay çözünür ve su için bir tehlike sinyalidir. Suda nitrat konsantrasyonunun artmasına neden, tarımda kullanılan gübreler, evsel ve endüstriyel atıklardır. Sularda bulunması evsel ve endüstriyel su kullanımı açısından sıkıntılara yol açabilmektedir. Suda nitrat fazlalığı kandaki oksijeni azalttığı için bebeklerin oksijensiz kalmasına neden olabilir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Türk Standartları Enstitüsü (TSE)  tarafından 50 mg/l’yi; ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından ise 45 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • AMONYUM: Su analizlerinde amonyum iyonunun bulunması suya kanalizasyonun veya hayvansal atıkların karışması ihtimalini akla getirmektedir. Sularda tat ve koku problemi oluşturur. Ayrıca dezenfeksiyon etkinliğini azaltır ve nitrit oluşumuna sebep olabilir.  Bu sebeple mikrobiyolojik kirliliğin de oluşmasına ve artmasına neden olabilmektedir. Türk Standartları Enstitüsü (TSE) tarafından 00,5 mg/l’yi ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 1,5 mg/l’yi olması önerilmektedir.
  • NİTRİT: Nitrit, suda mikrobiyolojik kirlenmenin bir göstergesi olması nedeniyle içme ve kullanma sularında bulunması istenmez.  Nitratlara benzer etki gösterir; ancak çok daha tehlikelidir. Sularda bulunması evsel ve endüstriyel su kullanımı açısından sıkıntılara yol açabilmektedir. Nitrit insan vücudu içine girdiğinde kanda bulunan oksijeni kısmen tüketerek insana, özellikle bebeklere zarar verir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Türk Standartları Enstitüsü (TSE)   tarafından 0,5 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • DEMİR: Doğal sularda demir minerali atmosferik olaylar sonucu eriyik halde bulunmaktadır. Ayrıca demir aşınmış veya eskimiş borulardan suya da karışabilir. Suda fazla miktarda bulunan demir, suyu renklendirip bulanıklaştırdığı gibi aynı zamanda suya metalik bir tat verir. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA)  ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 0,2 mg/l’yi; Türk Standartları Enstitüsü (TSE)   tarafından ise 0,3 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • MANGAN: Mangan, toprak veya tortul kütlelerdeki atmosferik olayların etkisi ile çözünerek suya geçer. Demiri fazla olan sularda, çok defa mangana rastlanır. Mangan gri-siyah lekeler yapmaktadır. Bu nedenle mangan konsantrasyonları yüksek sular; kağıt deri, dokuma, plastik, gıda gibi sanayilerde kullanıldıklarında ürünün renk ve tadında değişmelere sebep olurlar. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) ve Türk Standartları Enstitüsü (TSE) tarafından 0,1 mg/l’yi; Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından ise 0,05 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • SERBEST KLOR: Serbest klor suda doğal olarak bulunmamakla birlikte çeşitli faaliyetler sonucu suya karışmaktadır. Serbest klor sudaki birçok maddeyi okside ederek serbest klor miktarı azalır veya tamamen yok olur. Serbest Klor bulunan temiz suya zararlı mikroorganizma ( idrar veya organik maddeler karıştığında ) serbest klor dezenfeksiyon görevini yaparak yan ürün üretir ve kimyasal yapısı değişerek bağlı klor  konumuna geçer.  Bağlı Klorun pek çok hastalığa sebep olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bu nedenle klorlanmış suyun sağlığa zararsız ve güvenli bir şekilde kullanılabilmesi için suda bulunan bağlı klor sudan uzaklaştırılması gerekmektedir. Serbest klor ve bağlı klor konsantrasyonlarının toplamına toplam klor denilmektedir. Serbest klor , ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından 4 mg/l’yi ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 5 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • ÇİNKO: Musluk suyundaki çinko miktarı, galvanizli pirinç boruların yapımlarında kullanılan çinko yüzünden yüzey sularından daha fazla bulunmaktadır. Suda çinko miktarının fazla olması korozyon olayını hızlandırmaktadır. Ayrıca insan vücudunda zehirlenme, kusma, su eksikliği, bulantı gibi problemlere neden olmaktadır. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından 5 mg/l’yi ve Türk Standartları Enstitüsü (TSE)  3 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • BAKIR: Bakır ve bileşikleri yüzeysel sularda bulunabilir. Sudaki bakır, suyun pH, karbonat konsantrasyonu ve diğer anyonlarla ilgilidir. Suda litrede 1mg‟dan fazla bakır çamaşırlarda leke yapar.  Ayrıca insan vücudunda yüksek dozda bakır bulunması durumunda; bulantı, ishal, mide krampları ve kusma meydana gelmektedir. Türk Standartları Enstitüsü (TSE) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO)   tarafından 2 mg/l; ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından ise 1 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • FLORÜR: Suda bulunan florür, miktarına bağlı olarak faydalı veya zararlı olabilir. Sudaki florürün varlığı, suya flor katılmasından, alüminyum sanayiden ve gübrelerden kaynaklanır. İçme suyu için tavsiye edilen değer 1 mg/I’ dir. Bu değerin dişler için faydalı olduğu ve diş çürümelerini azalttığı bilinmektedir. Bu değerin üzerindeki suların tüketimi dişlerde ve iskelet sistemlerinde hasara neden olmaktadır. Türk Standartları Enstitüsü (TSE) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO)   tarafından 1,5 mg/l; ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından ise 2 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • FOSFOR: Fosfatların çoğu, yüzey sularına, topraktan suya karışan gübre, insan ve hayvan dışkıları ve deterjan ve temizlik maddelerinden yolu ile karışır. Organik atıkların parçalanması ile de su çevrimine girebilir. Fosfatlar yüzey sularında ya da açık su depolarında yosun büyümesine (ötrafikasyon) neden olur. Türk Standartları Enstitüsü (TSE)   tarafından ise 0,04-0,5 mg/l arasında olması önerilmektedir.
  • GÜMÜŞ: Fazla miktarda gümüş iyonları vücuda alındığında cilt mavi-gri bir görünüm alır. 0.4-1 mg/l’lik konsantrasyonlar böbrekte, karaciğerde, dalakta hastalık yapıcı değişikliklere yol açar. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından 0,05 mg/l; Türk Standartları Enstitüsü (TSE)    tarafından ise 0,01 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • BARYUM: Baryumun doğada, doğal olarak bulunma seviyesi oldukça düşüktür. Suda baryum varlığı, metal saflaştırma işlemlerinden kaynaklanır.  Baryum tuzları boya sanayi, dericilik ve patlayıcı madde üretiminde kullanılır. Baryum kemikler üzerinde olumsuz etki gösterir. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından 2 mg/l’yi; Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 0,7 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • KADMİNYUM: Kadmiyum, çeşitli endüstriyel faaliyetlerden kaynaklanır ve toprağa geçerek yeraltı sularına karışabilir. Sularda kadmiyumun fazlalığı şiddetli mide ve bağırsak bozukluklarına neden olmaktadır. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA)  ve Türk Standartları Enstitüsü  (TSE) tarafından 0,005 mg/l’yi; Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından ise 0,003 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • SİYANÜR: Siyanür, çok iyi bilenen zehirlerden biridir. Sudaki canlı yaşamı için son derece tehlikelidir. Çeşitli endüstriyel faaliyetlerden kaynaklanır. Siyanür iyonu insan vücudunda çeşitli enzimler vasıtasıyla kolaylıkla daha az zehirli olan iyonlara dönüşür. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından 0,2 mg/l’yi, Türk Standartları Enstitüsü (TSE) tarafından 0,05 mg/l’yi ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından ise 0,007 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • ARSENİK: Ağır bir metal olmasına rağmen suda anyonik haldedir. Doğal suda ender olarak bulunan arsenik, minerallerin çözünmesinden, sanayiden ve pestisitlerden kirlilik olarak suya karışabilir. Suda yüksek miktarlarda bulunması doku bozulmalarına, dolaşım sistemi problemlerine yol açar ve ayrıca kanser riskinin yükselmesine sebep olur. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) , Türk Standartları Enstitüsü (TSE)  ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 0,01 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • KROM: pH değeri düşük doğal sularda eser miktarda bulunabilir. Sularda krom bileşiklerinin bulunuşu ancak suyun dış etkenlerden dolayı kirlenmesi sonucunda olabilir. Krom 6 tuzları kanserojen özelliktedir. Bu nedenle içme sularının krom kirliliğinden korunması gerekir. Türk Standartları Enstitüsü (TSE) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 0,05 mg/l’yi; ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından ise 0,1 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • ANTİMON: Antimonun alaşım ve bileşikleri tıptan endüstriye kadar birçok sektörde üretilen ürünün hammaddesidir. Yapı bakımından arseniğe benzer ve fizyolojik etkisi de aynıdır. Suda antimon varlığı kanda kolesterolü düşürerek kan şekerinin yükselmesine neden olur. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından 0,006 mg/l’yi, Türk Standartları Enstitüsü (TSE) tarafından 0,005 mg/l’yi ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından ise 0,02 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • CİVA: Suda civa endüstriyel faaliyetlerden kaynaklanır. Yüzeysel sularda genellikle civa hidroksit ve civa klorür çeşitleri vardır. Civa sinirlerin ve böbreklerin tahrip olmasına neden olur; vücuttan atılması zor olduğu için kronik zehirlenmelere yol açar. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından 0,002 mg/l’yi, Türk Standartları Enstitüsü (TSE) tarafından 0,001 mg/l’yi ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından ise 0,001 mg/l’yi geçmemesi önerilmektedir.
  • SELENYUM: Selenyum bileşiklerine doğada nadir rastlanır. Doğal sularda genellikle bulunmaz veya çok az konsantrasyonda bulunur. Doğal sulardaki varlığı endüstriyel atık sulardan ileri gelebilir. Selenyum insanlar ve hayvanlarda vücutta birikerek zehir etkisi gösterir. Türk Standartları Enstitüsü (TSE) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 0,01 mg/l’yi; ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından ise 0,05 geçmemesi önerilmektedir.
  • SİYANÜRİK ASİT (STABİLİZATÖR): Siyanürik Asit, klorun havuz suyu içinde, güneş ışınlarından etkilenmeden daha uzun süre kalarak, havuz suyunda daha etkin bir oksidasyon ve dezenfeksiyonu sağlayan zayıf bir asittir. Klor ile dezenfeksiyon işlemi için oldukça önemli bir madde olmasına karşın, zaman içinde kullanılan stabilizatör maddesinin su içindeki yüksek konsantrasyonu, klor kilitlenmesine, suda puslu bir görüntü oluşmasına ve klor tüketiminin artmasına sebep olmaktadır. MİKROBİYOLOJİK ANALİZ PARAMETRELERİ İçme ve kullanma suyunun mikrobiyolojik açıdan güvenilir olup olmadığını ve kalite kriterini sağlayıp sağlamadığını kontrol etmek için mikrobiyolojik analizler yapılır. Sularda bulunabilecek tek hücreli veya çok hücreli patojenik organizmaların varlığı, miktarı, özellikleri bu testlerle belirlenir. Tüm mikrobiyolojik analizlerin temel prensibi; numunedeki mikroorganizma varlığı ve sayısını doğru olarak belirlemek, mikroorganizmanın çeşitli özelliklerini doğru olarak saptamaktır.
  • KOLİFORM BAKTERİLER: Doğada ve gıdalarda sıklıkla bulunan bir bakteri türüdür. Bulaşıcı bağırsak hastalıkları, dışkı ile kirlenmiş sular vasıtasıyla taşınır. Koliformlar çoğunlukla insan sağlığı açısından tehlike arz eden hastalıklar oluştururlarken, bazı türleri hafif enfeksiyonlara, bazı türleri de özellikle su kaynaklı enfeksiyonlara sebep olurlar. Bu nedenle içme suyunda kesinlikle bulunmamalıdırlar.
  • ESCHERİCHİA COLİ: E-kolinin sularda bulunması, zararlı mikroorganizmaların varlığının bir işaretidir. Escherichia coli, insan ve hayvan dışkısında son derece fazla miktarda bulunur. Herhangi bir şekilde fekal kontaminasyona maruz kalmış atık su, doğal sular, toprak gibi kaynaklarda bulunabilir.
  • ENTEREKOK: Enterokoklar anaerob bakterilerdir. Hayvanların bağırsaklarında, kuşlarda ve böceklerde, aynı zamanda suda ve gıdalarda bulunur. Sulara kolayca bulaşıp canlılıklarını sürdürebildikleri için su analizlerinde bulunmaları fekal kontaminasyon olarak nitelendirilir. 
  • PSEUDOMANAS: Aerobik ve genellikle hareketli çubuk şeklinde bakterilerdir.. Özellikle orta kulak ve üriner sistem enfeksiyonlarına yol açtığı için yüzme sularında, içme ve kullanma sularında bulunması istenmez.